İlk İşaret
O yıl, yani 1998’de gördüğüm bir rüya (Bu ilk işaretti..) beni derinden etkiledi.. Ondan sonra yaşantım, daha farklı şekillenmeye başladı..
… Etrafımda evlerin çatılarını görebildiğim, oldukça yüksek bir binada, ablam ve samimi bir arkadaşımla birlikte, korkulukları olmayan küçük bir balkondaydık.. Balkon korkuluklarının olmayışından korkmuyordum. Başımı çevirdiğimde, sol tarafta evlerin arkasında bir sokaktan bir TIR geçiyordu. Üzerinde “WORLDWIDE COURIER SERVICE” (Uluslararası Kurye Servisi) yazıyordu. Ve bir anda başımı gökyüzüne kaldırdım… Işıklı kayar bir yazıyla;
OKU ÖĞREN ANLAT
BAK BAKALIM 2000 Lİ YILLAR NE OLACAK
yazıyordu.
O an şaşkınlıkla uyandım ve gördüklerimi düşündüm.. Nadiren rüya görürüm ve pek hatırlamam. Beni derinden etkilemişti bu rüya. Bunun ne anlama geldiğini merak etmeye başladım. Aslında çok da yoruma gerek yoktu. Direkt bir mesajdı. Bugün, üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen her şey resim gibi gözlerimin önündedir.
Sonra yaşantımda diğer “işaretleri” fark etmeye başladım. Aslında o günlerde onları “bir işaret” olarak algılayamamıştım. Benim için sadece ilginçtiler. Olayları Karma bilinciyle birbirine bağlamayı öğrendikten sonra, her birinin “işaret” olduklarını anlıyorum artık.
O rüyadan birkaç ay sonra bir gün, aynı arkadaşımla yolda yürürken, bana uzatılan bir el ilanını aldım (genellikle almam, reddederim..) Bir felsefe derneğinin seminer dizisinin tanıtım davetiydi. Üzerindeki tarih geçmiş olmasına rağmen, ancak altına tükenmez kalemle eklenmiş yeni bir tarih vardı. 28 Eylül Perşembe. 27 yıl önce, 11 yaşımdayken kaybettiğim babamın ölüm tarihi olan o gün... İlanın arka yüzündeki resmin altında ise,
“her gün kendi ellerinle inşa etmiş olduğun yoldan yürürsen olman gereken yere varacaksın”
yazılıydı. O an bunun bir işaret olduğunu fark ettim. Babam beni oraya yönlendiriyordu. Gitmeliydim. (Bu ikinci işaretti..)
Rastlantılar:
O yıl, okuduğum “DOKUZ KEHANET” adlı kitaptan etkilenerek tekrar üniversiteye başlayıp Psikoloji eğitimi almayı arzu ediyordum.. Gittiğim tanıtım seminerinde, orada alacağım Felsefe eğitimlerinin Psikoloji’den daha çok ilgimi çektiğini fark ettim. Ve orada eğitimlere başladım. İşten arta kalan zamanımı aldığım eğitimler dışında da o derneğin farklı sosyal etkinlikleriyle geçiriyordum. Ayrı cinslerin birbirini aynı ailenin üyeleri gibi, kardeş olarak gördüğü (kadın ya da erkek olarak görmediği) bir ortamdı o yıllarda… (Doğal olarak her şey gibi onun da zaman içinde yozlaştığını hissediyorum.) Etiketlerin, hiç ön plana çıkmadığı, herkesin birbirine yalnızca ismiyle hitap ettiği, çoğu zaman birbirimizin soyadlarını dahi bilmediğimiz bir topluluktu onlar. Kimse bir diğerinin ne yaptığı ile ilgilenmezdi. Orada kötü yanlarımızı törpülemek, içimizdeki erdemli kişilikleri ortaya çıkarmak için bulunuyorduk. Gizlenen hiçbir şey yoktu. Eğer, birisi bir sorunundan bahsederse ve ona mesleği itibariyle yardım edebilecek birisi varsa o vakit kendini tanıtır ya da mesleğini söylerdi. Bana çok iyi gelmişti. (Çünkü evleneceğim insanı 3 ay önce trafik kazasında kaybetmiştim… hem de bana gelirken…) Zor zamanlarımın en güzel ilacıydı..Zaman içinde eğitimlerle beraber çok değişik farkındalıklar yaşamaya başladım. Bir gün dernek kafeteryasında arkadaşlarla sohbet ederken başımdan geçen iki olayı anlatmıştım.
· “Önceki gece ders arasında kafeteryada elimi sıcak su buharıyla yakmıştım. Bir parça buz almak üzere buzdolabının buzluğunu açtığımda ufak bir naylon torbanın içinde 3-5 parça buz sanki benim için hazırlanmıştı. Onu alıp derse girmiş ve elimin yanığına koyup, rahat bir şekilde dersi tamamlamıştım.
· Bir defa da, kafeterya nöbetinin bende olduğu bir gece, derse arasında üyelerin yediği yemeklerin kirli tabaklarını, ders sonrasında yıkamak ve mutfağı toparlamak üzere derse girmiştim. Ders sonrası, bulaşıklar yıkanmış ve mutfak tertemizdi. Beklemiyordum, çok şaşırmıştım. Ama o an kafeteryada bulunan hiç kimse bunu kimin yaptığını bilmiyordu.
İşte bunları sohbet esnasında iki arkadaşıma anlattığımda, birbirlerine bakıp, gülümseyerek, “ondada rastlantılar başlamış… Ne güzel artık sık sık bunları yaşayacaksın” demişlerdi. Farklı bir şeyler yaşıyordum. Ve onlar benden önce benzer farkındalıklar yaşamışlardı.
(Dernekte eğitmenlerimiz tarafından sıkça tekrarlanan bir cümle şuydu:
Sizi rahatsız eden bir şey gördüğünüzde, başkasının yapmasını beklemeyin, yapın.
Ben de temizlik konusunda titiz olduğum için ne zaman kafeteryada birikmiş kirli servis tabakları görsem, hemen oracıkta yıkayıverirdim. Bu yüzden olağanüstü olan hiçbir şey yoktu, benim de her zaman birilerine yardım ettiğim gibi, birileri bana yardım etmişti..)
O dernekte olmak, zaman geçirmek, dahası eğitimler almak bana çok şey katmıştı.
Birgün başkanımız bana bir kitap fotokopisi uzatarak, tercüme etmemi istedi. (Annie Besant’ın KARMA adlı kitabıydı) O günlerde elimdeki imkanlar sınırlı olduğu ve bir bilgisayarım olmadığı için sadece bir bölümünü yapıp vazgeçmiştim.
(Yıllar sonra “BOB PROCTOR Koçluk Eğitimleri” aldığım sırada hayatımızda ertelediğimiz ya da yarım bıraktığımız işlerin bizim yolumuzu tıkayan blokajları oluşturduğunu öğrenecektim.)
Kendimi keşfetme yolculuğumda 4 yıllık bir süreçte, 2 yıl Felsefe Derslerinden sonra, “The Course In Miracles” ve “Secret” eğitimleri almıştım. Başlatmış olduğum kişisel gelişim sürecinde okuduğum kitaplardan sonra, ”Olumlu Düşüncenin Gücünü” bizzat deneyimleyerek, hedeflerime kolaylıkla ulaşmak için kendi yaşantımda uygulamaya başlamıştım.
2001 yılından beri, Neale Donald Walsch’ın Tanrı ile Sohbet (CWG serisi ) ile, hayat yolumdaki soruların cevaplarını bulmaya başladım. İlerlediğim bu aydınlık yolda internet aracılığıyla tanıştığım, SECRET” kitabı ile filmi ve sonrasında kitapları ve dökümanlarıyla “Dr. Joe Vitale, Bill Harris ve Bob Proctor gibi bilge insanların hayatıma kattığı bilgilerin ışığında yürüyordum… Zaman içinde, “bir kitap çevirisi” yaparak, bu hayata adımı taşıyan bir eser bırakma düşüncesi hedef olarak iyice belirginleşmeye başladı.
Bir gün internette kitap sitelerinde bakınırken, ismini ve resmini çok iyi hatırladığım ve o dönemde resmindeki bakışlarından çok etkilendiğim teozof ve yazar olan Helena Petrovna Blavatsky’nin iki kitabını sipariş ettim. Kitaplar 2 gün sonra elimdeydi. Kitabı okumaya başladığımda hemen ilk sayfalarında gördüğüm başka bir yazarın adı, bana dernekte tercüme için verilen fotokopileri anımsattı. Fotokopileri bulup yazarın adına baktığımda gördüğüm “Annie Besant” isminin Blavatsky’nin kitabında okuduğum yazar olduğunu anladım.(Bu üçüncü işaretti..) Fotokopilere şöyle bir göz attım. O kitabın çevirisini tamamlamalıydım.
Bu kararı verdikten hemen sonra arka arkaya gelişen üç farklı olay :
· Bir gün maillerime bakarken, tanımadığım bir firmadan gelen “Akrofonoloji” semineri hakkında bir davet maili buldum. Önce “Akrofonoloji’nin” sözlük anlamını öğrendim. Her harfin bir enerjisi vardı ve isimlerimiz dolayısıyla bu enerjiler tüm yaşamımızı etkiliyordu. Hatırladım…Bir ki hafta önce TV’de isim değişikliği yapmasıyla hayat akışının değiştiğini söyleyen birini izlemiştim. En yakın zamanda olan Akrofonoloji seminerine katıldım. Bu konuda Uzman olan Kemal Haluk Cebe veriyordu semineri.
Seminer günü Kişisel Gelişim Merkezine gittiğimde küçük salonda yalnızca 10 kişi vardı. Konuşma henüz başlamıştı, en arkada boş duran tek sandalyeye oturdum. Bilgilenme ve not tutma ona erdikten sonra Sn. K.H. Cebe herkesin isim analizini yapmaya başladı.
Bir kaç kişi de “bize de yeni isim verecek misiniz” diye sordular.
Benden önceki on kişinin analizlerini bitirdiğinde hiç kimseye yeni isim çalışması yaptırmaları için bir şey söylememişti. Bana sıra geldiğinde ismimin “Mesude Işın Taner” olduğunu söyledim. Kullandığım ismim olan Işın’ın analizini yaparken neredeyse bana acıyarak bakıyordu.. “Çok duygusal, yardımsever ve aynı zamanda sağduyusu yüksek bir insan olduğumu” ancak kendime hiç hayrımın dokunmadığın ve çevreme yaradığını söyledi ve arkasından da siz “GÖREVLİ” gelmişsiniz değil mi diye ekledi. Ben de EVET dedim. Neye istinaden bu cevabı verdim bilmiyorum, ağzımdan bir anda çıkıverdi. Sonra da benim için bir isim çalışması gerektiğini söyledi. Seminer sonrası ayrılırken karmakarışıktım. Ben görevli mi gelmiştim gerçekten. Nasıl bilebilirdi? Ya da ben niye Evet demiştim. Yeni isim çalışması için şartları öğrenmeye asistanın odasına girdiğimde tekrar bir şaşkınlık daha... Bilgileri ve ücreti öğrendim. Sekreter, mail adresimi kaydetmek istedi, seminer davetinin kendilerinden maille geldiğini söyleyince kayıtlara baktı ama ismimi bulamadı. Peki o zaman bu mail bana nasıl ulaşmıştı…
“Evren mutlaka açıklanabilir bir yol bulur” (Artık bu tür şeylerin peşine düşmüyorum. Ulaşması gerekiyordu ve ulaştı )
Seminerden 2 ay sonra karar verip, gerekli bilgileri gönderdim. Tüm ailenin isim bilgilerini içeren formun altına da hayatta gerçekleştirmek istediğim üç şey yazılması gerekiyordu.
Bir hafta sonra gelen 4 isimden birini seçmem gerekiyordu. Diğer 2 tanesi isme benzemiyordu zaten, kullanamazdım. Birini seçtim…
Yine ilginç bir tesadüfle bir gece önce, TV’de Çolpan İlhan’ı dinlemiş ve isim değişik geldiği ve bugüne kadar da hakkında kötü bir şey duymadığım için dikkatimi çekmişti. Hemen notlarıma bakıp Çolpan’ın isim analizini yapmıştım basitçe. Çok güzeldi enerjisi. Ve ertesi günü de işyerimde arkadaşlara bahsettim. Aynı gün öğleden sonra Sn. K.H.Cebe’nin maili gelecek ve 4 isimden birisi Çolpan olacaktı. Nereden bilebilirdim?
Aynı zamanda “Çolpan” ;
- Gezegenleri yöneten ve birbirleriyle çarpışmadan hareket etmelerini sağlayan-
- Gökyüzündeki en parlak gezegen (Venüs) -.
- Çobanların bu yıldızı yön bulmakta kullandığı ve bu nedenle de Çolpan’ın aynı zamanda bir Çoban Tanrısı olduğudur. Çoban kılığında dağlarda gezen… (Türk Söylence Sözlüğü)
anlamlarına da geldiğini öğrendim ve artık yakın çevremde Çolpan’I kullanmaya başladım..
Samimi arkadaşlarım benim isteğimle bu isimle çağırmaya başladılar. Enerjisi yayılmaya başladı ve 1 ay sonra 10 yıldır devam eden çetrefilli ilişkim yoluna girmeye, hayatımdaki dengesiz taşlar tek tek yerine oturmaya başlamıştı. Hayatımda olumlu şeyler oluyordu bu isimle beraber. Sihirli değnek dokunmuş gibi…
· Sonra Etkin Konuşma kursuna başladım. 1,5 aylık bir kurstu. Emin olduğum tek faydası var o da eğitmenimiz, bir NLP seansıyla, bazen konuşurken heyecan etkisiyle oluşan tıkanma ve nefes nefese kalma problemimi NLP uygulayarak yok etti. Yani gerekli olan fayda buydu zaten. Eğitmen “sizin konuşmanız gayet düzgün ve hoş” demişti. Ne için bu kursu aldığımı sorduğunda da, bir kitap çevirisi yapıyor olduğumu söylemiştim. Ve Etkin Konuşma kursuna ilk başladığım gün akrofonoloji kursunu aldığım firmadan gelen yeni bir mail daha beni oldukça şaşırttı.
· İnternette mail ve dokümanlarını takip ettiğim, Kişisel Gelişim Uzmanı Yaşam Koçu BOB PROCTOR’un Türkiye temsilciliğini ve danışmanlığını yapan Timur Tiryaki ve ekibinin vereceği koçluk eğitimleri hakkındaydı.. “Secret” filminden ve kitabından tanıyor ve maillerini ve videolarını takip ediyordum.
Bu maili de araştırıp, değerlendirdim, irtibat kurdum ve bir aylık karar sürecinden sonra eğitimlere başladım.
Birçok yaşam koçunun farklı sahalarda çalıştığı gibi, ben de koçluk eğitimimi kendi amacıma uygun şekilde alarak, çevirisini yaptığım kitabı, bu konuda hiçbir bilgisi olmayan yani kişisel gelişimde altyapısı olmayan insanlara anlatabileceğim ders notları haline getiriyorum. Karmanın temel dayanak noktasında kuantum düşünce olduğundan bu konuda başarı sağlama stratejileri olarak, bu insanlara seminerler verip, öğreterek ve bu yolla bireysel ve toplumsal mutluluğa katkıda bulunuyorum.
Böylece bugüne kadar zihnimde; ailem, yaşam şartlarım, çevrem, aldığım eğitimler (belgesiz/diplomasız da olsa) mevcut durumum yani bu güne kadar evliliği seçmemiş olarak yalnız yaşamamın NEDEN’ini farkettim.
“SEÇİMLERİM”in aslında “HAYAT AMACIMI” oluşturmak için “BÖYLE” olduğunu anladım.
Hayat Amacım
Öğrenerek gelişmek ve geliştikçe öğrendiklerimi paylaşarak değerlerimi geliştirmek ve böylece bireysel ve toplumsal mutluğa katkıda bulunmak…
..İlk işarette olduğu gibi
(OKU ÖĞREN ANLAT BAK BAKALIM 2000Lİ YILLAR NE OLACAK)
…İkinci işarette olduğu gibi
(HER GÜN KENDİ ELLERİNLE İNŞA ETMİŞ OLDUĞUN YOLDAN YÜRÜRSEN OLMAN GEREKEN YERE VARACAKSIN...)
İşte…. Bana verilen işaretlerin izini sürerek geldiğim bu yer..
Bu ışıklı yolun beni getirdiği yer;
“THE KEY BAŞARI AKADEMİSİ”nden aldığım yaşam koçluğu eğitimleriyle, gerçek hayat amacıma yönelik olarak çalışmalarımı sürdürmek..
Bu yolculukta en önemli yol arkadaşımın, kendi bedenim olduğuna ve ona hep iyi bakmaya karar verdim. Çünkü bu madde beden benim ruhumu, ruhum aklımı, aklım hayallerimi ve hayallerim ise tüm hayat algımı içinde barındırıyor.
Ancak, dengeli, huzurlu, sağlıklı, sevgi dolu bir beden formda kalıp, beni hayallerime taşıyor. Bugün ektiğim mutluluk tohumlarını yarın toplamak ve bunun keyfini sürmek ve başkaları ile de paylaşmak için kendime iyi bakıyorum.
KARMA bilinci ve deneyimlerim beni özgürleştirdi. Artık geleceğe güvenle bakabiliyorum, KARMA YASASINI YAŞANTINIZDA KULLANMAK SİZİ DE ÖZGÜRLEŞTİRECEK.